Altın Kafeste Kuş Olmak

27.12.2018 223

 

 

Altın Kafeste Kuş Olmak  

 

 

Çocuklarınız, sizin çocuklarınız değil, Onlar, kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler. Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. Çünkü ruhları yarındadır.

Halil Cibran /ALTIN KAFESLERDE KUŞ OLMAK

Okul zili çaldı. Karneler veriliyor. Çocuklar, “Yaşasın tatil!”diye alkışlıyor.

Sadece çocuklar mı?

Öğretmenler de tüm yılın yorgunluğunu atacak olmanın neşesiyle, sağa sola gülümsüyor. Yardımcı personelinden santral memuruna kadar bütün okul tatlı bir telaş içinde…

Kolay mı?

Koskoca bir eğitim-öğretim yılı geçti. Herkes çok yoruldu. Anne babalara gelince özellikle çalışan veliler için tatil demek, yeni bir telaş demektir. Çocukların mesai süresince bakılacağı yeni bir alan bulmak, maddi manevi hiç de kolay değil! Karneyi henüz alan çocuklar, tatil sözcüğünü bile söyleyemeden yaz okullarının, etütlerin kapılarında buluyorlar kendilerini. Sabahın kör saatinde gözünü ovuştura ovuştura “Yine düştük yollara, yollara. Yine aştık dağları, dağları.”şarkısı eşliğinde yüzmeye başlıyorlar. Hadi biraz da tenis! Olmadı basketbol! Mesai bitimine kadar bitmeyen etkinlikler… Sonra iş çıkışı onları almaya gelen büyükleriyle yorgun ve mutsuz, evin yolunu tutuyorlar. Veliler, çocuğu için yaptıklarının gururunu, çocuklar ise tatilin anlamsızlığını düşünüyorlar. Adına modern çağ denilen, yaşama dair çok şey üreten fakat “yaşanılamayan bir çağ” tüm insanlığı esir almış durumda.

Yazımı okuyanların ” Ne yapalım öğretmenim? Çocuklarımız için güvenli ortam gerekiyor, çalışıyoruz. Onların yanında olamıyoruz.” dediklerini duyar gibiyim.

Haklısınız!

Benim derdim tam da bu aslında: Çocuklarınıza güvenli alanlar bulma telaşınızın, korkularınızla beslediğiniz abartılı tutumlarınızın, çocukların yaşam becerileri kazanmalarını nasıl engellediğine dikkat çekmek…

Çocuklarınızı, bütün kötülüklerden korumak için camdan akvaryumlarda balık, adına sevgi dediğiniz altın kafeslerde kuş gibi besliyorsunuz. Kanadını yolduğunuz bir kuş uçamaz, yüzgecini kopardığınız bir balık yüzemez. Uçamayan bir kuşa gökyüzünün rengini, bulutların oluşumunu anlatamazsınız. Yüzgeci koparılmış bir balık okyanusu bilemez, maviyi tanıyamaz. Siz, o balığa okyanusta yolunu bulmasını öğretemezsiniz. Siz onların kanadı ya da yüzgeci olamazsınız. Öğretmenler de olamaz. Çocukların yapması gerekenleri büyükler yaptığı sürece, beceri dediğimiz şey sadece Milli Eğitim Müfredatlarında geçen kazanımlardan öteye gitmez.

Siz değerli veliler üzülmeyin!

Bu yanlış tutumlar konusunda yalnız değilsiniz. Öğrencisini, çok güvenli sıraya sokup uygun adım olmasa da uygun sırayla, sınıftan yemekhaneye götüren, düşmesin diye salıncakta sallanmasına izin vermeyen, tehlikeli bulduğu oyunları değiştiren, çocuğun yerine düşünen, düşüncesini en doğru kabul eden, uygulayan öğretmenler de sizlerle.

Okul duvarlarını yükselterek, okul kapılarını demirleyen ve başına güvenlik görevlisi koyan, bahçesindeki toprağı çimento olan, yeşili ve ağacı resim defterlerine hapseden, çocukları yarıştırarak paylaşmanın, el ele oynamanın güzelliğinden uzaklaştıran, sorumlulukları paylaşmayan, eğitim-öğretim süreçlerinde alınan kararlara öğrenciyi dâhil etmeyen, eğitim politikaları da sizlerle.

Çocukluğumda hiçbir okulun kapısında güvenlik görevlisi yoktu. Okul girişlerinde nöbetçi öğrenci olurdu, bu öğrencinin görevi, okula gelen misafirlerin kayıtlarını deftere yazıp misafiri yönlendirmekti. Büyük sınıflarda okuyan her öğrenci okulla ilgili bir alanda sorumluluk alırdı. Yine yatılı okullarda okuyan ve yurtlarda kalan öğrenciler bu alanların her türlü sorumluluğuna ortak olurlardı.

Taşeron firmaların üç kuruş paraya çalıştırdığı, gülümsemeyi unutmuş, yardımcı elemanlar da yoktu. Okul ve sınıf sorumlukları paylaşılırdı. 1940’larda kendi okulunu, sınıfını yapan, tarlada ürettikleriyle Türkiye bütçesine katkı sunan, tiyatro yapan, müzikle uğraşan, yazan okuyan köy enstitülerinden ayakkabısının bağcığını bağlayamayan bir nesle geçmek bir ülke için hüzünlendirici doğrusu.

Çocuklara beceri kazandırmak sadece ev ya da okulun görevi değildir. Tüm toplumun görevidir. Çocuk, yaşamın bütün alanlarında bu becerileri kazanabileceği durumlarla karşılaşmalıdır. Devlet, bunlara uygun eğitim politikaları geliştirmeli; sosyal, yaşam ve tüm becerileri içeren müfredatlar hazırlamalıdır. Okulun ve öğretmenin görevi ise bu planlama sürecini uygularken süreci çocuk açısından anlaşılır kılmak, sürecin sağlıklı yürümesi için rehberlik etmektir. En önemlisi çocuğa, deneyimlemesi için fırsat vermektir. Sadece bir alanda değil tüm gelişim alanlarında beceriler kazandırmalıyız. Tek alan ve birkaç beceri asla yeterli değildir. Çocuğun kazandığı becerilerle yeni sentez ve analizler yapması, yeni ilişkiler oluşturması için çocuğa fırsatlar vermeliyiz. Dizlerinde ve dirseklerinde hiç sıyrık olmamış bir çocuğun duygudaşlık(empati) yapma ve kurallara uyma becerilerini kazanmasını bekleyemeyiz.

Sonuç olarak, çocuklara ve velilere yönelik tatilde yapılacaklar listeleri aslında çocuğun beceriler kazanması için iyi niyetli öneriler. Herkesin bu konuda anne ve babalara yazdıkları reçeteleri var. Çoğu anne ve baba bu reçetelerden mucizevî dokunuşlar bekliyor. Bir öğretmen olarak bu duruma kayıtsız kalmak olmazdı.

Haydi, bakalım, bir reçete de ben yazayım!

Tatilde yapılacaklar listelerini çöpe atın lütfen! Yapabiliyorsanız, yaşamınızın içindeki akreple yelkovanı durdurun.
Çocuklarınızla en yakınınızdaki ağaçlara, kuşlara ve akarsulara giderek, birlikte doğa anneden özür dileme töreni yapın.
Kentimizde yaşayan mülteci çocuklarla, kendi çocuklarınızın paylaşabileceği bir gülümseme yakalayın, “Kardeşlik ve Barış Kahkahası Günü” deyiverin adına.
Çocuğunuzun da isteyeceği ”Tek Başıma Evde Kalabilirim Saati” belirleyin. Çocukların özgür ortamlarda da kendi güvenliğinden sorumlu olmalarına olanak sağlayın.
Çocuklarınızın saçmalama hakkına saygı gösterin. Birlikte planlayacağınız “Bu Bir Saçmalık” konulu etkinlikler tasarlayın.(Kaldırımda çizgilere basmadan yürüme, bir durakta 10 dakika bekleyip yoldan geçen kırmızı renkli arabaları sayma, tersten yürüme gibi)
Bir hafta belirleyin ve o hafta içerisinde “Kim Daha Erken Uyanacak Yarışması” yapın.
Çocuklarınızla birlikte bir şiir yazın ve besteleyin.
Evinizdeki bir koltuğa “Öz Eleştiri Koltuğu “ yazısını yapıştırarak ailece öz eleştiri yapın.
Çocuklarınızla birlikte bir akşam komşunuzu ziyarete gidin.
Masanın üstünde değil altında kitap okuyun.
Bir şarkı belirleyin ve o şarkıyı bütün aile çığlık çığlığa söyleyin.
Birlikte mutfağı dağıtmaya ne dersiniz? O zaman çocuğunuzla mutlaka üzümlü bir kek yapmalısınız.
Söküğü olan bir kıyafeti birlikte dikin.
Ayakkabıları boyama işini çocuklar yapsın, parlatma işini siz.
Sepetteki yıkanmış çorapları, farklı renklerdeki çoraplarla eşleştirin. Eğlencenin tadını çıkarın! Kuşkusuz bu listeye çok daha fazla madde eklenebilir.
Kalan maddeleri çocukların yaratıcılıklarına bırakıyorum. Çocuklar bu listedeki önerileri beğenmezlerse, lütfen bu listeyi de çöpe atın. Belki de bazı çocuklar reçetesiz yürümekten hoşlanıyordur. Yürürken kendi yapılacaklar listesini oluşturmak için…

BEDİA ÇAKA / SINIF ÖĞRETMENİ